
FIKIH/İSLAM HUKUKU KİTABIMIZ HAKKINDA GENEL BİLGİLER.
â–ºFıkhı gerek Diyanet İlmihali gerek Önlisans İslam İbadet Esasları kitaplarının konularına bakılarak eksiksiz olarak hazırladık. Bizim hazırladığımız FIKIH / İBADET ESASLARI/ İSLAM HUKUKU kitaplarımız her bakımdan (Konu akışı, dizaynı, bilgileri, saÄŸlam kaynak açısından) piyasada mevcut her kitaptan her bakımdan üstündür.
ÖrneÄŸin; Diyanet’in iki ciltlik ilmihalinin birinci cildinde bulunan ibadet konularından, yolculuk, gusül, teyemmüm gibi daha birçok konu oralarda eksik alınmasına binaen tarafımızca tamamlanmış, dört mezhebe göre hükümleri ayrılmış(B) maddesinde anlatıldığı üzere önünüze bir sofra misali tepside sunulmuÅŸtur. Kaynaklık, bilgi, dizayn, hükümler her konuda elinizden düÅŸüremeyeceÄŸiniz bir kitaptır. İrtifak hakları, Åžirket hakları, İslam Hukuku / Ceza Hukuku sınav için gerekli bütün kaynaklar bu kitaplarda mevcuttur.
FIKIH/İSLAM HUKUKU KİTABIMIZ HAKKINDA GENEL BİLGİLER.
â–ºFıkhı gerek Diyanet İlmihali gerek Önlisans İslam İbadet Esasları kitaplarının konularına bakılarak eksiksiz olarak hazırladık. Bizim hazırladığımız FIKIH / İBADET ESASLARI/ İSLAM HUKUKU kitaplarımız her bakımdan (Konu akışı, dizaynı, bilgileri, saÄŸlam kaynak açısından) piyasada mevcut her kitaptan her bakımdan üstündür.
ÖrneÄŸin; Diyanet’in iki ciltlik ilmihalinin birinci cildinde bulunan ibadet konularından, yolculuk, gusül, teyemmüm gibi daha birçok konu oralarda eksik alınmasına binaen tarafımızca tamamlanmış, dört mezhebe göre hükümleri ayrılmış(B) maddesinde anlatıldığı üzere önünüze bir sofra misali tepside sunulmuÅŸtur. Kaynaklık, bilgi, dizayn, hükümler her konuda elinizden düÅŸüremeyeceÄŸiniz bir kitaptır. İrtifak hakları, Åžirket hakları, İslam Hukuku / Ceza Hukuku sınav için gerekli bütün kaynaklar bu kitaplarda mevcuttur.
FIKIH ÖRNEK METİN
NAMAZIN FARZLARI
â–ºNamazın 12 farzı vardır. Namazın farzları, namazın dışındaki farzlar ve namazın içindeki farzlar olarak iki gruba ayrılır. Namazın dışındaki farzlar, namazdan önce ve namaza hazırlık mahiyetinde olduÄŸu için “namazın ÅŸartları” (ÅŸurûtü's-salât) olarak adlandırılır. Namazın içindeki farzlar ise, namazın varlığı ve tasavvuru kendisine baÄŸlı olduÄŸu, yani bu farzlar namazın mahiyetini oluÅŸturduÄŸu için “namazın rükünleri” (erkânü's-salât) adını alır. Bunlar namazı oluÅŸturan unsurlardır. Namazın farzlarından herhangi birinin eksikliÄŸi durumunda namaz sahih olmaz. Buna göre;
a)Namazın Şartları;
1. Hadesten tahâret
2. Necâsetten tahâret
3. Setr-i avret
4. İstikbâl-i kıble
5. Vakit
6. Niyet
b)Namazın Rükünleri;
1. İftitah tekbiri
2. Kıyam
3. Kıraat
4. Rükû
5. Secde
6. Ka‘de-i ahîre ÅŸeklinde sıralanır.
Bu sayılan ÅŸart ve rükünlerde fakihler görüÅŸ birliÄŸindedir. Bu ittifak edilenlerin dışında;
1.Tadil-i Erkan: Ebu Yusuf’a ve Åžafii-Maliki-Hanbeli’ye göre rukun(farz)dır.
2.Huruc bi Sun’ihi(KiÅŸinin kendi isteÄŸi ve fiili ile namazdan çıkması): Ebû Hanîfe'ye göre bir rükündür(farz).
3.Farzlar arasında sıraya riayet etmek(tertip): Åžâfiî ve Hanbelî mezheplerine göre namazın rükünlerindendir(farz).
4.Farzlar arasında boÅŸluk bırakmamak(muvalat) Hanbeli-Maliki’ye göre namazın farzlarındandır.
NOT: Yukarıdaki on iki maddede ittifak olduÄŸunu söylemiÅŸtik. AÅŸağıda verilenler ittifak edilenlerin dışında mezheplere göre farklılıkları ifade etmektedir. Yukarıdaki 12 madde mezheplerin bütün âlimleri tarafından ittifak halinde olduÄŸu için o konularda ihtilaf olmamıştır. DiÄŸer taraftan mezheplerin kendi içinde farklı fikirler vermesine gelince mezhebin ağırlıklı görüÅŸünün esas alınması burada ilke olmaktadır. Tadil-i erkan’da olduÄŸu gibi Hanefiler’de Ebu Yusuf farz derken tarafeyn, vacip demektedir. O zaman bu konuda hangisini esas alacağız derseniz örneÄŸin, Hanefi mezhebi içindeki ihtilaflarda İmam Mu-hammed tarafından mezhebin kuruluÅŸ yıllarında ortaya konan ve kabul edilen ‘’Zahiru’r-rivaye’’ (Hanefî mezhebi tarihinde Åžeybânî’nin yazdığı el-AÅ›l, el-Câmi’u’Å›-Å›aġīr, el-Câmi’u’l-kebîr, es-Siyerü’l-kebîr ve ez-Ziyâdât adlı eserler rivayet açısından kuvvetli bulunduÄŸu için Zâhirü’r-rivâye, muhtevası Hanefî fıkhının temelini teÅŸkil ettiÄŸi için “mesâilü’l-usûl/el-usûl” olarak adlandırılmıştır.) esas alınmaktadır. Burada anlamamız gereken asıl mesele ise ister farz olsun ister vacip olsun Tadil-i erkan’a riayet edilmesidir. Zaten sınav açısından bu ÅŸekilde bir soru gelecek olsa Tadil-i erkan’ın Hanefi mezhebine göre hükmü nedir? ÅŸeklinde bir soru sorulamaz. Çünkü bu konuda ittifak yoktur. Burada Hanefi mezhe-binde hangi alim Tadil-i Erkan’ı farz olarak kabul eder veya hangilerine göre vaciptir? ÅŸeklinde bir soru sorulabilir. DiÄŸer mezheplere göre farzlarda abdest, gusül, teyemmümde olduÄŸu gibi her konuda farklı görüÅŸler vardır. Burada en fazla taraftarı olan mezhep ülkemizde Hanefi’ler olduÄŸu için ağırlıklı olarak bu mezhebin görüÅŸleri önpılana çıkarıldığından, sadece diÄŸer mezheplerin farklılıkları kısaca verilmektedir. Her mezhebe göre tam ve kesin bilgiye ulaÅŸmak için yukarıdaki ittifak edilen maddelere diÄŸer mezheplerin görüÅŸleri de eklenerek herkes kendi mezhebine göre olan hükümleri tam olarak öÄŸrenebilir. Biz bu çalışmamızda bu metodu takip ederek bütün mezheplerin farklarını ve ittifaklarını mezheplere göre ayırarak bu çalışmayı yapıyoruz. Kısaca ihtilafları ayırıp kesin ve net bilgileri sizler için bir araya getiriyoruz. Zaten her konuda olduÄŸu gibi aslolan kesinliktir.
Hanefiler’e göre namazın farzları;
a) Namazın Şartları;
1. Hadesten tahâret
2. Necâsetten tahâret
3. Setr-i avret
4. İstikbâl-i kıble
5. Vakit
6. Niyet
b) Namazın Rükünleri;
1. İftitah tekbiri
2. Kıyam
3. Kıraat(Fatiha vacip, ilk iki rekatta, son iki rekatta sünnet), Zammı süre farzların ilk iki rekatında ve vaciplerin ve nafilelerin her rekatında vaciptir.
4. Rükû
5. Secde
6. Ka‘de-i ahîre ÅŸeklinde sıralanır. Son oturuÅŸtaki süre Hanefîler'e göre "teÅŸehhüt" miktarıdır. TeÅŸehhüt miktarı ise, "Tahiyyât" duasını okuyacak kadar bir süredir.
İhtilaf Olan Hususlar:
a)Tadil-i Erkan:
â–ºTa‘dîl-i erkân(tuma'nîne, kavme ve celse ), Ebû Yûsuf'a göre Farzdır. Tarafeyn’e göre ise vâciptir. Tuma'nîne: rükûdan doÄŸrulduktan sonra bir süre ayakta beklemenin (kavme) ve iki secde arasında bir süre (“sübhanellâhi'l-azîm” diyecek kadar) oturarak bekle-menin(celse) sünnet olduÄŸu kaydedilmekle beraber kuvvetli görüÅŸe göre bunlar ta‘dîl-i erkânın birer boyutu olmak bakımından vâciptir.
b) Huruc bi-sun’ih (Namazdan kendi fili ile çıkmak):
Bu mezhebin alimlerinden;
â–ºEbu Hanife’ye göre: KiÅŸinin namazın sonunda kendi istek ve iradesiyle çıkması rukun(farzdır). Bu ÅŸekilde namazdan çıkmayan kiÅŸinin namazı tamam deÄŸildir. Böyle yap-mazsa hemen abdest alıp namazdan kendi fiil ve iradesiyle çıkması gerekir. Aksi halde yeni-den namazı kılmalıdır.
►İmameyn’e göre: Ebu Hanife’nin bu konudaki görüÅŸünün tam tersi olarak; bir kiÅŸi namazın son otuÅŸunda tahıyyat miktarı yani ettehiyyetü okuyacak kadar durdu ise, kendi isteÄŸi ve fiili dışında da namazdan çıkmamış olsa bile namazı tamamdır, bir eksiklik yoktur. Bu iki görüÅŸe örnek olarak bir kimse ka‘de-i ahîrede teÅŸehhüt miktarı oturduktan sonra bir kiÅŸi kendi fiili olarak verilen selamı alÅŸa, hapşırana çok yaÅŸa dese üç imama göre de namazları tamdır. Fakat teÅŸehhüt miktarı oturduktan sonra, kendi isteÄŸi dışında bir sebeple namazı bozulsa(Mesela; bir kiÅŸi namaz kılana selam versede namaz kılan kiÅŸi kendi isteÄŸiyle o selamı almasa, selamı veren kiÅŸide benim selamımı niçin almadın, derhal selamı al dese kendi isteÄŸi dışında dışarıdan yönlendirme dolayısıyla bu emri yerine getirerek selamı alsa, ) namazı Ebu Hanife’ye göre bozulur, İmameyne göre bozulmaz.
â–ºYine son oturuÅŸta, teÅŸeh-hüt miktarı oturduktan sonra henüz kendi istek ve iradesiyle namazdan çıkmadan namaz vakti çıksa, bu kiÅŸinin namazı iki imama göre tamamdır. Ebû Hanîfe'ye göre ise fâsiddir. 68 Huruc bi -Su’nihi konusunda ihtilaf vardır. Bu durumda olanlar bu üç imamdan istediÄŸi-nin görüÅŸüne intisab edebilirler. Åžafiler’e göre namazın farzları;
a) Namazın Şartları;
1. Hadesten tahâret
2. Necâsetten tahâret
3. Setr-i avret
4. İstikbâl-i kıble
5. Vakit
6. Niyet
b) Namazın Rükünleri;
1. İftitah tekbiri,
2. Kıyam,
3. Kıraat(Fatiha süresini okumak farz, her rekâtta) zammı süre okunması sünnet, ilk iki rekâtta)
4.Fatihadan önce besmele çekmek Åžafii’ye göre farzdır. Çünkü Åžafii besmeleyi Fatiha’dan bir ayet saymaktadır.
5. Rükû
6. Secde
7. Ka‘de-i ahire, Farz olan oturuÅŸ süresi teÅŸehhüt(tahıyyat duası) miktarına ilâveten bir de Hz. Peygamber'e salavat getirilebilecek (“Allahümme salli alâ Muhammed” diyecek) kadardır.
8.Tadil-i erkan(tuma'nîne, kavme ve celse)
9.Tertip (farzlar arasındaki sıraya riayet)şeklinde sıralanır.
10.Kıraat farz namazın üç ve dördüncü rek‘atında da rükündür.(Fatiha okumak),
11. Huruc bi-sun’ih(Namazdan kendi fiili ile yani selamla çıkmak)(Namazdan saÄŸ tarafa yani birinci selamı vererek çıkmak bu mezhebe göre farzdır.)
NOT: Åžâfiî mezhebine göre rükûa giderken ve rükûdan kalkarken elleri kaldırmak sünnettir. Bazen camilerimizde bu ÅŸekilde namaz kılan kardeÅŸlerimizi görmekteyiz. Hanefi mezhebinde böyle bir uygulama olmadığı için bilmeyenler acaba bu adamlar nasıl namaz kılıyor! böyle diye söylendiklerine ÅŸahit oluyoruz. İşte Åžafi-Hanbeli mezheplerine göre bu hareket sünnet olarak kabul edilmiÅŸtir. Nitekim Hz. Peygamber’den bu ÅŸekilde bir uygulama gelmiÅŸ ki sünnet bu uygulama kabul edilmiÅŸtir. Dolayısıyla mezhepler arasında delil bakı-mından farklı uygulamalar söz konusu olabilmektedir. Zaten esas olan herkesin kendi mezhe-bi sınırlarında hareket etmesidir. Bizim mezhebimizde olmayan bir uygulama baÅŸka mezhep-lerde olabilir. Bu sebeple bilmediÄŸimiz vakıf olmadığımız konularda baÅŸkasına karşı tavır almamalıyız. DoÄŸrunun sadece benim doÄŸrum olduÄŸu anlayışını benimsememeliyiz. Farklı-lıkları rahmet olarak görüp ortak noktalarımızı ön pılana çıkarmalıyız. Kitabımızın ilerleyen kısımlarında ayrıntılı olarak farklara iÅŸaret edeceÄŸiz.
ÖRNEK SORU-1
Bir kiÅŸi ben, namaza hazırlık babında Hadesten tahâret, Necâsetten tahâret, Setr-i avret, İstikbâl-i kıble, Vakit ve Niyet gibi namazın farzlarını yerine getirdim diyorsa; namazın hangi kısımdaki farzlarını yerine getirmiÅŸ olmaktadır?
A)Rukun B)Åžart
C)Vacip D)Azimet
E)Erkanu’s-salat
ÖRNEK SORU-2
Li-aynihi vacip bizzat kişinin yapması gere-ken vacip fiillere denir.
AÅŸağıdakilerden hangisinin Hanefiye göre kiÅŸiye vacip olan fillerden olduÄŸu söylenemez?
A)Vitir namazı
B)Bayram namazları
C)Tilavet secdesi
D)Hacda iki rekat tavaf namazı kılmak
E)Husuf namazı
ÖRNEK SORU-3
Bir kiÅŸi ben namazda Fatiha’dan önce besmele çekerim, Fatiha süresini okurum, tadil-i erkana riayet ederim, farzlar arasındaki sıra-yada riayet ederim, namazın sonunda en azından saÄŸ tarafıma selam vererek namaz-dan çıkarım, çünkü bunlar benim mezhebime göre farzdır diyorsa;
Bu kiÅŸinin aÅŸağıdaki mezheplerden hangisine ait farzları yaptığı söylenebilir?
A)Åžafii B)Maliki
C)Hanbeli D)Caferi
E)Hanefi
ÖRNEK SORU-4
Bir kiÅŸi ben cemeatle namaz kılmaya gidemiyorum çünkü bazı mazaretlerim var diyorsa, aÅŸağıda verilen sebeplerden hangisini cemeate gitmemeye mazaret olarak gösteremez?
A)Hastalık
B)Korku
C) Bedenî ârızalar
D) Abdestin sıkışık durumda olması
E)Caminin evine çok uzak olması
ÖRNEK SORU-5
AÅŸağıdaki vakit namazlarından hangilerinde tek başına namaz kılan kiÅŸi kılmakta olduÄŸu farzın ikinci veya üçüncü rekattaki secdesini yapmış ise farz namazı bırakarak farz kılan imama uyamaz?
â–ºI. ÖÄŸle â–ºII. Yatsı â–ºIII. AkÅŸam â–ºIV. Sabah â–ºV. İkindi
A)I ve II B)IV ve V
C)II ve V D)III IV ve V
E)II ve III
İSLAM HUKUKU ÖRNEK METİN.
SUÇLAR VE CEZALARI
Had Suçları ve Cezaları
►İslam ceza hukukunda had terimi hem suçları hem de onlara öngörülen cezaları be-lirtmekte kullanılmaktadır. Had suçları ve cezaları tabiri dar anlamında zina, zina iftirası (kazf), içki içme (ÅŸürb-sükr), hırsızlık (sirkat), yol kesme (hırâbe/kat’-i tarîk), isyan (baÄŸy) ve dinden dönme (irtidâd) suç ve cezalarını ifade etmektedir. Doktrinde içki içme, dinden dönme ve isyan suçlarından birini, ikisini ya da her üçünü de had suçları kapsamında say-mayan görüÅŸler bulunmaktadır. Tartışma söz konusu suçların ve cezalarının Kitâb ve Sün-net’te düzenlenmemesinden deÄŸil, onların had olarak nitelenip nitelenmeyeceÄŸinden kaynak-lanmaktadır. Biz had suçlarını cezalarıyla birlikte doktrindeki en geniÅŸ kapsamlı görüÅŸe göre ele alıp tek tek kısaca inceleyeceÄŸiz.
Zina Suçu ve Cezası
►İslam ceza hukukunda zina suçu, aralarında nikah akdi bulunmayan kimselerin cinsel iliÅŸkisi olarak tanımlanmaktadır. Fâsit ya da bâtıl bir nikah akdinin de sahih bir akit gibi, zina suçunun oluÅŸumunu engelleyeceÄŸi kabul edilmiÅŸtir. Zina suçunun oluÅŸması için taraflardan her ikisinin ya da birinin evli olması ÅŸart deÄŸildir. İslam ceza hukukunda bekâr kiÅŸilerin cinsel iliÅŸkileri de Batılı hukuk düzenlerinden farklı olarak, zina suçu sayılmaktadır.
1-Ebû Hanîfe yalnızca bir kadın ve erkek arasında olan cinsel iliÅŸki türünü zina suçu olarak tanımladığı halde, çoÄŸunluk erkekle erkek, kadınla kadın arasında olanlar da dâhil, meÅŸru iliÅŸki dışındaki her tür cinsel iliÅŸkiyi zina suçu olarak kabul etmektedir. Ayrıca İslam ceza hukukunda evli kimsenin iÅŸlediÄŸi zina suçuyla, bekâr bir kimsenin iÅŸlediÄŸi zina suçu ceza-landırma bakımından ayrılmıştır. Evli kimse tabiri, suçu iÅŸlediÄŸi sırada fiilen evli olan kim-se deÄŸil, sahih bir nikah akdi ile evlenmiÅŸ ve evliliÄŸinde cinsel iliÅŸki gerçekleÅŸmiÅŸ kimse anlamındadır.
2-Zina suçu, suçu iÅŸleyen kimsenin ikrarı ya da dört ÅŸahitle kanıtlanabilmektedir. İkrar, itiraf demektir. Bir kısım hukukçulara göre, suçun sâbit olabilmesi için ikrarın bir defa yapılması yeterli deÄŸildir. Suç en az dört defa ikrar edilmelidir. Suçun ÅŸahitle kanıtlanmasına gelince, ÅŸahitlerin sayısının en az dört olması ve her birinin zina fiilini ayrıntılı biçimde görmüÅŸ olması gerekmektedir.
3-Evli kimselerin iÅŸledikleri zina suçunun cezası recm, yani taÅŸlanarak öldürülmedir.
4-Bekâr kimselerin zina suçunu iÅŸlemeleri halinde ise onlara yüz celde (sopa) vurulur(Nûr 24/2).
5-Hanefîler dışındaki çoÄŸunluÄŸa göre zina suçunu iÅŸleyen bekâr kimseye ayrıca bir yıl sürgün cezası verilir. Hanefîler bir yıllık sürgün cezasının zina haddi kapsamında olmadığını, ta’zîr niteliÄŸinde olduÄŸunu kabul ederler. Ayrıca Hanefî ve Mâlikîlere göre sürgün ceza-sı, suçlunun hapsedilmesi suretiyle uygulanır. Åžu kadar ki, Hanefîler suçlunun yaÅŸadığı yer-de, mâlîkîler ise baÅŸka bir yerde hapsedilmesi gerektiÄŸi kanaatindedirler. DiÄŸer hukukçular ise sürgün cezasını, kiÅŸinin yaÅŸadığı yerden baÅŸka bir yere gönderilmesi ve orada ikâmete zorunlu tutulması olarak tanımlamaktadırlar.
Zina İftirası (Kazf) Suçu ve Cezası
â–ºZina iftirası(kazf), bir kiÅŸiye zina ettiÄŸi ithamında bulunmak ya da kiÅŸinin nesebini inkâr etmek anlamındadır. Zina iftirası suçunun oluÅŸması için ona özgü üç unsurun bulunma-sı gerekmektedir.
-Birincisi zina ithamı yapmak ve nesebi inkâr etmektir. ÇoÄŸunluk, suçun oluÅŸabilmesi için söz konusu ithamın açık (sarîh) bir ÅŸekilde yapılması gerektiÄŸi kanaatindedir. Mâlikî hukukçular ise kapalı ÅŸekilde (ta’rîz yoluyla) yapılan ithamla da zina iftirası suçunun teÅŸekkül edeceÄŸini kabul etmektedirler. Ayrıca bir kiÅŸinin eÅŸcinsel olduÄŸu ithamında bulunmak da eÅŸcinselliÄŸi zina suçu kapsamında gören hukukçulara göre zina iftirası suçunu oluÅŸturur.
-İkinci unsur, zina iftirasına uÄŸrayan maÄŸdurun muhsan olmasıdır. Bir kimsenin muhsan olması, tam ehliyetli, Müslüman, hür ve iffetli olması anlamındadır. Zina iftirası suçunun üçüncü unsuru ise suç kastının bulunmasıdır. Suç kastı için, zina iftirasında bulunan kimse-nin yaptığı ithamın doÄŸru olmadığını biliyor olması yeterlidir. Onun da ölçüsü, iddiasını kanıtlayamamasıdır. Zina iftirası suçu, had suçlarından olmakla birlikte, kul hakkını ihlâl niteliÄŸi de taşıdığı için kovuÅŸturulmasının ÅŸikâyete baÄŸlı olduÄŸu ittifakla kabul edilmiÅŸtir. Bununla birlikte, Hanefî ve Mâlikî hukukçular Allah hakkının ihlâlini daha ağır gördüklerinden suçun sâbit olmasından sonra maÄŸdurun suçluyu affetme hakkının bulunmadığını savunmuÅŸlardır. Åžâfiî ve Hanbelî hukukçulara göre ise, zina iftirası suçunda kul hakkının ihlâli daha ağırdır. Bu itibarla onlar, had cezası uygulanıncaya kadar maÄŸdurun affetme hak-kının bulunduÄŸunu benimsemiÅŸlerdir. Zina iftirası suçunu iÅŸleyen kimseye ceza olarak seksen celde(sopa) vurulması öngörülmüÅŸtür(Nûr 24/4). Ayrıca zina iftirası suçunu iÅŸleyen kimsenin, çoÄŸunluÄŸa göre tevbe edinceye kadar, Hanefîlere göre ise tevbe etse bile ebedî olarak ÅŸâhitliÄŸi kabul edilmez.
İçki İçme (ÅŸürb-sükr) Suçu ve Cezası
►İslam’da sarhoÅŸluk veren tüm içecekler haram kılınmış, bunların içilmesine cezaî yaptırım baÄŸlanmıştır. Kur’ân-ı Kerîm’de geçen hamr kelimesini Hanefîler ÅŸarap, çoÄŸun-luk ise sarhoÅŸluk veren her türlü içki biçiminde anlamaktadır. Bu itibarla Hanefîlerin yakla-şımı ile çoÄŸunluk doktrinleri arasında içki içme suçunun tanımı hususunda farklılık açığa çıkmıştır. Hanefîler içki içme suçunu ÅŸarap içme (ÅŸürb) ve sarhoÅŸluk suçu (sükr) olmak üzere iki kısımda tanımlamaktadırlar. Åžarabın(hamr) Kur’ân-ı Kerîm’de doÄŸrudan yasaklanması(Mâide 5/90-91) nedeniyle Hanefîler, ondan az ya da çok içilmesini içki içme (ÅŸürb) suçunun olu-ÅŸumu için yeterli görmektedirler.
â–ºHanefîlere göre diÄŸer içki türleri bakımından içki içme (sükr) suçu, ancak onların sarhoÅŸluk verecek ölçüde alınmasıyla iÅŸlenmiÅŸ sayılır. Bu ayırım yalnızca ceza hukuku açısından geçerli olup, ÅŸarap dışındaki içkilerin az ya da çok içilmesi Hanefîlere göre de haramdır. ÇoÄŸunluk ise ÅŸarap da dâhil, tüm sarhoÅŸluk veren içkilerden az ya da çok içilmesiyle içki içme(ÅŸürb) suçunun oluÅŸtuÄŸu kanaatindedir.
Cezası:
►İçki içmenin had mi yoksa ta’zîr suçu mu kabul edileceÄŸi İslam ceza hukuku doktrininde tartışmalıdır. Benzer ÅŸekilde cezasının kırk celde (sopa) mi yoksa seksen celde mi olduÄŸu hususunda da görüÅŸ ayrılığı bulunmaktadır. İçki içme suçunun cezasını kırk celde kabul edenler (Åžâfiî hukukçular) Hz. Peygamber’den gelen rivayetlere, seksen celde kabul edenler (Hanefî, Mâlîkî ve Hanbelî hukukçular) de Hz. Ömer zamanında gerçekleÅŸen sahâbe icmâına dayanmaktadırlar.
NOT: İçki içmenin Haramlığı Kur’an ve sünnet ile,cezası ise sadece sünnet ile verilmiÅŸ olmaktadır.
Hırsızlık (Sirkat) Suçu ve Cezası
â–ºHırsızlık suçu, koruma(hırz) altında bulunan baÅŸkasına ait belli deÄŸerde bir malın sahiplenilmek amacıyla gizlice alınması demektir. Buna göre hırsızlık suçunun meydana gelmesi için çalınan ÅŸeyin mal niteliÄŸi taşıması ve belli deÄŸerde olması gerekmektedir. Bir diÄŸer unsur, malın baÅŸkasına ait olmasıdır. Malın bir kısmının suçu iÅŸleyen kimseye ait olması ya da böyle bir ÅŸüphenin bulunması had cezasını gerektiren hırsızlık suçunun oluÅŸumuna engeldir. Malın, çalındıktan sonra hırsızın mülkiyetine geçmesi Mâlikîlere göre suçun oluÅŸumuna etki etmez. ÇoÄŸunluk ise, çalındıktan sonra malın mülkiyetinin hırsıza intikal etmesini suçun teÅŸekkülü bakımından bir engel kabul etmektedir. Åžu kadar ki, bunun, hangi aÅŸamadan önce olması gerektiÄŸi konusunda görüÅŸ ayrılığı bulunmaktadır. Mülkiyetin, kovuÅŸturma baÅŸlamadan, hüküm verilmeden ya da ceza uygulanmadan önce hırsıza geçmesini esas alan hukukçular vardır.
â–ºAyrıca babanın çocuÄŸunun malını çalması, kimsenin mülkiyetinde olmayan malların gizlice alınması ve devlet hazinesine ait bir malın çalınması da had cezası gerektiren hırsızlık suçunu oluÅŸturmaz. Çünkü bunlarda hırsız açısından mülkiyet ÅŸüphesi vardır. Hırsızlık suçunun üçüncü unsuru malın gizlice alınmış olmasıdır. Bu unsur, hırsızlığı gasptan, âriyet (ödünç) veya vedia (emanet) olarak alınan malın iade edilmemesi fiillerinden ayırmaktadır. Hırsızlık suçunun dördüncü bir unsuru ise, çalınan malın koruma(hırz) altında bulunmasıdır. Malın koruma altında olması, sahibinin izni olmadan girilemeyen bir yerde bulunması anlamındadır. Hırsızlık suçunda kul hakkının ihlâli de söz konusu olduÄŸu için hukukçuların bazıları kovuÅŸturma için ÅŸikâyeti ÅŸart koÅŸmaktadırlar. DiÄŸerleri ise hırsızlığın bir had suçu olmasını gerekçe göstererek kovuÅŸturulmasının ÅŸikâyete baÄŸlı olmadığını benimsemiÅŸlerdir. Hırsızlık suçunun cezası, saÄŸ elin bilekten kesilmesi biçimindedir(Mâide 5/38).
Yol Kesme (Hırâbe/Kat’-i Tarîk) Suçu ve Cezası
â–ºYol kesme suçu, kiÅŸi veya kiÅŸilerin silah veya kuvvet kullanarak yerleÅŸim yerlerinde veya yerleÅŸim yerleri dışında insanları korkutma, öldürme, mallarını alma (soygun ve yaÄŸma) ya da yol kesme biçiminde açığa çıkan suçtur. Buna göre yol kesme suçu, insanların can ve mal güvenliklerini ihlâl eden bir suçtur. Ebû Hanîfe baÅŸta olmak üzere bir kısım hukukçular yol kesme suçunun yalnızca yerleÅŸim yerleri dışında, ÅŸehirlerarası yollarda iÅŸlenebileceÄŸi kanaatindedirler. DiÄŸer İslam hukukçuları ise, yol kesme suçunun hem yerleÅŸim yerlerinde hem de yerleÅŸim yerleri dışında iÅŸlenebileceÄŸini benimsemiÅŸlerdir. Yol kesme suçu, ancak silah ya da kuvvet kullanılarak yapılabilir. Bu unsur onu, hırsızlık suçundan ayırmaktadır. ÇoÄŸunluÄŸa göre yol kesme suçunun fâili hem erkekler hem de kadınlar olabilir. Suçun yalnızca erkekler tarafından iÅŸlenebileceÄŸini ileri süren bir azınlık görüÅŸü de vardır. Yol kesme suçunun cezası, iÅŸlenen suçun ağırlığına göre belirlenmektedir. Yol kesme suçu öldürme ve mal alma olmaksızın yalnızca insanların korkutulması, yalnızca mal alma, yalnızca adam öldürme ya da hem mal alma hem de adam öldürme biçimlerinde teÅŸekkül edebilir.
â–ºKur’ân-ı Kerîm’de yol kesme suçu için ölüm, asılma (salb), el ve ayağın çaprazlama kesilmesi ve sürgün cezaları öngörülmüÅŸtür (Mâide 5/33). Mâlikîlerle diÄŸer bazı hukukçular, suçun ve suçluların durumuna göre hâkimin dört tür ceza arasından birini verme hususunda takdir yetkisinin bulunduÄŸu görüÅŸündedirler. ÇoÄŸunluk ise hâkime takdir yetkisi tanıma-maktadır. Hâkim, suçun ağırlığına göre belirlenmiÅŸ cezayı vermek zorundadır. Åžöyle ki, yol kesme suçu iÅŸlenirken adam öldürülürse ölüm, öldürme yanında öldürülenin malı da alınırsa asılma cezası verilir. Yalnızca mal alınırsa saÄŸ el ile sol ayak bilekten çaprazlama kesilir. Sırf yol kesilip insanların korkutulması halinde ise sürgün cezası uygulanır. Yol kesme suçunu iÅŸleyenler yakalanmadan önce tevbe ederlerse, söz konusu cezalar düÅŸer (Mâide 5/34). Ancak kul haklarına yönelik talepler saklıdır. Alınan malların iadesi ya da tazmini gerektiÄŸi gibi, adam öldürülmesi durumunda da kısâs ya da diyet talep edilebilir.
İsyan (BaÄŸy) Suçu ve Cezası
►İsyan suçu, silah gücüne sahip bir topluluÄŸun meÅŸru devlet baÅŸkanına karşı, kendilerince geçerli bir sebebi öne sürerek, onu devirmek amacıyla ayaklanmaları biçiminde tanımlanabilir.
1-İsyan suçunun unsurlarından biri isyanın meÅŸru devlet baÅŸkanına karşı yapılmış olmasıdır. İslam hukukçuları meÅŸruiyetini kaybeden devlet baÅŸkanını devirmek için silahlı isyanın gerekip gerekmediÄŸi (vâcib olup olmadığı) konusunda görüÅŸ ayrılığına düÅŸmüÅŸlerdir. Bununla birlikte, meÅŸruiyetini kaybeden devlet baÅŸkanına karşı gerçekleÅŸen ayaklanmaları isyan suçu kapsamında görmemektedirler.
2-İsyan suçunun ikinci unsuru, suçun silah gücüne sahip bir topluluk tarafından iÅŸlenmiÅŸ olmasıdır. Ayaklanma sırasında silaha dayalı kuvvet kullanılmazsa, isyan suçu oluÅŸmaz. Ayrıca isyan ancak topluluk tarafından iÅŸlenebilen bir suçtur.
3-Üçüncü bir unsur ise, isyancıların kendilerince haklı bir gerekçe (te’vîl) ileri sürerek isyan etmiÅŸ olmalarıdır. Mesela zulüm ve haksızlığı gidermek ya da devlet baÅŸkanının fâsık olduÄŸunu ileri sürerek isyan etmek gibi. İsyancıların kendilerince haklı bir gerekçeye da-yanmayan ayaklanmaları, kimi hukukçulara göre isyan deÄŸil, yol kesme suçunu oluÅŸturur.
Cezası:
►İsyan suçunun cezasına gelince, isyanın bir parçası olmayan ve isyan nedeniyle iÅŸlenmemiÅŸ olan hırsızlık, içki içme, zina gibi suçlar âdî suçlar gibi cezalandırılır. İsyan esnasında, isyan halinin bir gereÄŸi olarak iÅŸlenen devletin askerlerini öldürmek, bölgeleri iÅŸgal etmek, halkın malına mülküne el koymak, vergi toplamak gibi suçlar ise ayrı ayrı cezalandırılmayıp, bir bütün olarak isyan suçunu teÅŸkil eder. İsyan suçunu iÅŸleyenlerle savaşılır ve onlar savaÅŸ esnasında öldürülebilir. Hukukçuların çoÄŸunluÄŸuna göre isyancılar, ancak ayaklandıkları zaman onlarla savaşılabilir. Hanefîlerden bazıları, henüz ayaklanmamış bile olsalar, bir yerde toplanıp hazırlık yapmalarını onlarla savaşılması için yeterli görmektedirler. Yaralılar öldürülmez. Kadınlar ve çocuklar esir alınmaz. Malları ganimet deÄŸildir. İsyan bastırıldıktan sonra hukukçuların çoÄŸunluÄŸuna göre devlet baÅŸkanı suçluları ölüm cezası dışında bir ta’zîr cezası ile cezalandırabilir.
Dinden Dönme (İrtidâd) Suçu ve Cezası
â–ºDinden dönme, bir Müslümanın dinini terk etmesi demektir. Dinden dönme suçunda bir kimsenin İslam’dan çıkması asıl olup, baÅŸka bir dine girip girmemesinin önemi yoktur. İslam hukukçularının çoÄŸunluÄŸu
1-Hz. Peygamber’in “Kim dinini deÄŸiÅŸtirirse onu öldürün”(el-Buhârî, Cihâd 149) biçimindeki sözüne dayanarak, kadın ya da erkek olsun İslam’ı terk eden her bir kimseye ölüm cezası verileceÄŸi kanaatindedirler.
2- Hanefî hukukçular ise dinden dönme suçunu bir had suçu deÄŸil, savaÅŸ suçu olarak gördüklerinden yalnızca dinden dönme suçunu iÅŸleyen erkeklerin öldürüleceÄŸini, kadınların ise tevbe edip dine dönünceye kadar hapsedileceÄŸini benimsemiÅŸlerdir. Hanefîlere göre kadınların, erkeklerin aksine, savaÅŸma yetenekleri bulunmamaktadır. Ceza uygulanmadan önce suç iÅŸleyen kiÅŸi tevbe edip İslam’a dönmeye davet edilir, İslam’a iliÅŸkin ÅŸüphe ve itirazları açıklanıp giderilmeye çalışılır.
Kısâs Suçları ve Cezaları
â–ºKısâs suçları ve cezaları İslam hukuku kaynaklarında genellikle cinâyât baÅŸlıklı bölümde incelenir. Kısâs suçları cana ve vücut bütünlüÄŸüne yönelik suçlardır. Bu itibarla kısâs suçları adam öldürme ve müessir fiiller olarak iki kısımda ele alınmalıdır.
Adam Öldürme
►İslam ceza hukukunda adam öldürme suçu, kusur açısından geliÅŸmiÅŸ bir tasnife tâbi tutulmuÅŸtur. Hanefî hukukçular adam öldürme suçunu, kasıt (amd), kasıt benzeri (ÅŸibh-i amd), hata, hata benzeri (mâ cerâ mecrâ’l-hata’) ve sebebiyet verme (tesebbüb) yoluyla adam öldürme biçiminde beÅŸ kısma ayırarak incelemiÅŸlerdir. Åžâfiî ve Hanbelîler adam öldürme suçunu kasıt, kasıt benzeri ve hata ile adam öldürme biçiminde üçlü; Mâlikîler ise, kasıt ve hata ile adam öldürme olmak üzere ikili bir tasnif içinde ele almışlardır.
1-Kasıtla adam öldürme (amden katl) suçunun cezası kısâstır(Bakara 2/178-179; İsrâ 17/33). Kısâs, suçlunun öldürülmesi (idam edilmesi) demektir. Kısâs suçları kul haklarına yönelik suçlar olduÄŸu için öldürülen kimsenin (maktûl) yakınları (evliyâu’d-dem/mirasçılar) isterlerse kâtili diyet karşılığı ya da karşılıksız olarak affedebilirler(Bakara 2/178). Kasıtla adam öldürme suçlarında diyet bedelî bir yaptırımdır. Öldürülen kimsenin yakınlarından biri bile, kısâs talep etme hakkından vazgeçerse, kâtile kısâs uygulanamaz. Hanefîlere göre kâtil ve öldürülen kimse arasında Müslüman-zimmî, kadın-erkek ya da hür-köle ayırımı kısâs uygulaması bakımından bir farklılık oluÅŸturmaz. Mesela bir müslüman bir zimmîyi öldürürse, ona karşılık kısâs edilir. ÇoÄŸunluk ise, gayr-i müslim karşılığında müslüman ve köle karşılığında da hür kimsenin kısâs edilmesini denklik bulunmadığı gerekçesiyle kabul etmemiÅŸtir.
2-Kasıtla adam öldürme dışında kalan adam öldürme suçlarının hiçbirinde kısâs cezası uygulanmaz(Nisâ 4/92). Bu suçlarda aslî yaptırım diyettir. Diyet, ceza deÄŸil, öldürülen kimsenin yakınlarına ödendiÄŸi için tazminat niteliÄŸindedir. Kasıt benzeri ile adam öldürmede diyet daha ağırdır. Diyetin tek başına kâtil ya da âkılesi tarafından mı ödeneceÄŸi meselesi adam öldürme suçunun kasıtla iÅŸlenip iÅŸlenmemesine göre deÄŸiÅŸmektedir. Âkıle, daha önce ifade ettiÄŸimiz üzere, kâtilin belli erkek akrabasından oluÅŸan topluluk demektir. Hz. Ömer zama-nında aynı divana kayıtlı kimseler birbirinin âkılesi sayılmıştır. Devlet hazinesi, âkılenin bulunmadığı durumlarda aynı iÅŸlevi üstlenmektedir.
3-Kasten adam öldürme suçunda kâtil, diyeti tek başına ödemekle yükümlüdür. Mâlikî hukukçular kasıt benzeri adam öldürme suçunda da diyetin kâtil tarafından ödenmesi gerektiÄŸi görüÅŸündedirler.
4-Kısâs cezasının bulunmadığı ya da uygulanmadığı adam öldürme suçlarında diyetin yanı sıra, devletin ta’zîr cezası uygulama yetkisi bulunmaktadır. Ta’zîr, bedelî bir cezadır. Ancak kasıt ve kasıt benzeri dışında kalan adam öldürme suçlarında, diyet ödenmesi durumunda ayrıca ta’zîr cezası verilmeyeceÄŸi konusunda görüÅŸ birliÄŸi bulunmaktadır.
5-Kâtilin kasten adam öldürme dışında kalan adam öldürme suçlarında dinî bir ceza ola-rak keffâret ödemesi de gerekmektedir. Keffâret, mü’min bir köle azat etmek ya da imkân bulunmuyorsa iki ay oruç tutmaktır (Nisâ 4/92). Åžâfiî hukukçulara göre, kasten adam öldürme suçunda da keffâret ödenir. Mâlikî hukukçular ise kasıt benzeri ile adam öldürmede çoÄŸunluktan farklı olarak keffâreti gerekli görmezler. Hanefîler de sebebiyet yoluyla iÅŸlenen suçta keffâret ödenmeyeceÄŸi kanaatindedirler.
6-Adam öldürme suçlarında kâtil, ilke olarak, öldürdüÄŸü kimsenin miras ve vasiyetinden yoksun bırakılır. Miras ve vasiyetten yoksun bırakılma, tâbi bir ceza niteliÄŸindedir.
ÖRNEK SORU-1
Bir kiÅŸiye hırsızlık suçundan ötürü el kesme cezasının verilebilmesi için bazı ÅŸartlar aranmaktadır.
Aşağıdakilerden hangisi bunlardan biri değildir?
A) Çalınan ÅŸeyin mal niteliÄŸi taşıması,
B)Çalınan malın baÅŸkasına ait olması,
C)Çalınan malın gizlice alınmış olması,
D)Malın yarısının suçu iÅŸleyen kiÅŸiye ait olması,
E)Çalınan malın koruma(hırz) altında bulunması
ÖRNEK SORU-2
AÅŸağıdaki suçlardan hangisinin ceza-sı Sünnet ile belirlenmiÅŸtir?
A)Zina iftirası(Kazf) B)İrtidat
C)Hırsızlık D)Yol kesme
E)Adam öldürme
NOT
KİTAPLARIMIZ HAKKINDA DAHA AYRINTILI BİLGİLERİ YAZARLARIMIZA SORABİLİRSİNİZ.
Hasan TEKİN.0.535.820.33.32 Sabri BENLİ.0.531.471.17.1